TOHUMLARDAKİ UYKU DURUMU
Bitkilerin fazla bilinmeyen özelliklerinden bir tanesi yukarıda söz ettiğimiz gibi bazı bitki türlerine ait tohumların çok zor koşullara dayanıklı olmalarıdır. Söz konusu tohumlar zor şartların oluştuğu dönemlerde bilinçli bir şekilde metabolizma faaliyetlerini azaltarak yani bir anlamda uykuya geçerek daha dayanıklı olurlar.
Uyku olayı ilk etap olan kurutma aşaması ile başlar. Tohum sahip olduğu suyu dokularından kaybederek uykuya dalar. Canlı bitki dokuları % 90 ila % 95 arasında su içerirken uykudaki tohumların dokuları % 5 veya en fazla % 15 gibi su içerir. Bu işlem belirli bir sıralama ile genetik kontrol altında geçekleştirilir. Bu işlemin gerçekleştirilmesinde başlıca etken absisik asit adlı bir hormondur.Bu hormon bitki büyümesini engelleyen hormonlardan biridir. Bu hormonun varlığı sayesinde tohum içinde fonksiyonlar yavaşlar. Uyku durumundaki bir tohumun hücrelerinde solunum çok azalır ne beslenme ne de büyüme olmaz.On yıllarca hatta yüzyıllarca uyku durumunda kalan ve sonra filizlenen tohumlar vardır. Bu uyku durumu bitkilerin soylarını sürdürmeleri açısından son derece önemlidir. Bitkiler hep aynı yerde bulundukları için zor koşullarda yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayan böyle bir mekanizmanın varlığı zorunludur.Peki bu derece önemli olan bu özellik nasıl ortaya çıkmıştır? Şartlar kötüye gittiğinde bitki tohumları nasıl olup da bulundukları yerde yani toprağın altında bundan haberdar olmakta ve önlem almaktadırlar? Bir tohumun ne gözleri ne saati ne de sinir sistemi mevcuttur. Bu durumda bitki uyanma vaktinin geldiğini nasıl hesaplamaktadır?
Evrimciler bazı bitkilerin zor koşullarda yaşamalarını sağlayan bu özelliklere sahip olmalarına "Bitkiler istenilmeyen dönemlerde yaşamlarını garantiye almak için mekanizmalar geliştirmişlerdir" gibi cümlelerle açıklama getirmeye çalışırlar.
Ancak bu düşünüldüğünde hiçbir anlam ifade etmeyen bir cümledir. Çünkü tahta bir gövdeden yeşil yapraklardan çiçeklerden köklerden oluşan bir ağacın ya da bir çiçeğin kendisi adına böyle bir ihtiyaç hissetmesi ve düşünmesi tohumunun uykuya geçmesini sağlayacak bir sistemi keşfetmesi bu mekanizmayı kendi içinde kurması sonra da bunun için gerekli olan genetik bilgiyi kodlayarak bunu hücrelerine yerleştirmesi ve bu bilgiyi gelecek nesillere aktarması elbette ki mümkün değildir. Böyle bir iddia bilimsellikten olduğu kadar akılcılıktan da uzaktır.
Evrimcilerin bu konuda anlattıkları bir başka hikaye ise şöyledir: "Evrim süresince her bir bitki türü çevre koşullarına ait verileri ustalıkla elde etti ve zihnine yerleştirdi. Bu bilgiler konsantre edilerek genetik materyalinin içerisine kodlandı. Tohumlar mevsimlerin ardarda geldiğini toprağın cinsini ve kalitesini bir akarsuyun yakın olup olmadığını etrafında rakip türlerin var olup olmadığını ortaya çıkan boş bir alanın varlığını 'tanıma' yeteneğine sahip oldular.Yukarıdaki ifadeler biraz düşünüldüğünde bunların da son derece mantıksız varsayımlar olduğu rahatça anlaşılacaktır. Bir bitkinin zihni yoktur ki çevresindeki verileri "zihnine yerleştirsin"! Veya bir bitki sahip olduğu genetik materyalden haberdar değildir ki buna yeni bilgiler eklesin. Aynı şekilde bitki akıl ve şuur sahibi bir varlık değildir ki çevresini "tanıma yeteneğine" sahip olsun! Bunların tümü bitkilerin Allah tarafından yaratılmış olduğunu kabul etmek istemeyen evrimcilerin gerçek dışı masallarından ibarettir.
Evrimcilerin iddialarının tutarsızlığının başka bir yönü daha vardır. Evrimciler bitkilerin özelliklerini zaman içinde gelişen tesadüfi değişimlerle kazandıklarını iddia ederler. Bu iddiaya göre bitkilerin uzun yıllar süren uyuyabilme özelliğini kazanabilmeleri için de aradan yüzbinlerce milyonlarca hatta yüzlerce milyon yıl geçmiş olması bitkilerin olumsuz koşullara dayanarak bu kadar uzun yıllar boyunca beklemiş olmaları gerekmektedir. Ancak bitkiler böyle bir zorluğa dayanamazlar. Tohum çimlenmeye başladıktan sonra şartlar olumsuzsa yaşamını sürdüremez ve bu da o bitkinin soyunun tükenmesi demektir.
Böyle bir durumda kötü şartlarla karşılaşan ilk tohuma uyuma yeteneğini kazandıracak olağanüstü bir tesadüfün (buna mucize demek daha doğru olur) meydana gelmiş olması gerekir. Bunun hiçbir şekilde mümkün olmayacağı evrimcilerin tek alternatif olarak öne sürdükleri tesadüflerin değil yüz milyonlarca trilyon kere trilyon yıl beklense de bir bitkinin genetik şifresine yeni bir bilgi ekleyemeyeceği tohumlara uyuma özelliğini ya da başka herhangi bir özelliği kazandıramayacakları sağduyu sahibi her insan için açıktır.Su geçirmez mantosuna bürünmüş haldeki embriyon bazen ana bitkiden çok uzaklara kadar gidebilir. Bütün bu seyahati süresince tohum uyku halinde kalır. At kestanelerini ve soya fasulyelerini buna örnek olarak verebiliriz. Tohum ulaşacağı yere vardığında bile uyku durumu aylar boyunca sürebilir. Ancak bu anlamsız bir bekleyiş değildir. "Uyku hali" denilen bu olay çok temel bir ihtiyaçtır ve kompleks işlemlerle gerçekleşmektedir. Bu dinlenme yeşermenin en elverişli zamanda ve doğru yerde başlatılması için uygulamaya sokulan bir stratejidir. Çünkü filizlenme olayı bir defa başladığında artık geriye dönüş mümkün değildir. Eğer dış şartlar olumsuzsa genç ve narin filizler bunlardan çok fazla etkilenecek ve varlıklarını sürdüremeyeceklerdir. Tohumlardaki uyku durumu bu riski ortadan kaldırmaktadır.
Bitkiler ve onları meydana getiren tohumlar Allah tarafından bugünkü özellikleriyle birlikte kusursuz bir şekilde yaratılmışlardır.
Yaratan hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah bağışlayandır esirgeyendir. (Nahl Suresi 17-18)
Bitkilerin fazla bilinmeyen özelliklerinden bir tanesi yukarıda söz ettiğimiz gibi bazı bitki türlerine ait tohumların çok zor koşullara dayanıklı olmalarıdır. Söz konusu tohumlar zor şartların oluştuğu dönemlerde bilinçli bir şekilde metabolizma faaliyetlerini azaltarak yani bir anlamda uykuya geçerek daha dayanıklı olurlar.
Uyku olayı ilk etap olan kurutma aşaması ile başlar. Tohum sahip olduğu suyu dokularından kaybederek uykuya dalar. Canlı bitki dokuları % 90 ila % 95 arasında su içerirken uykudaki tohumların dokuları % 5 veya en fazla % 15 gibi su içerir. Bu işlem belirli bir sıralama ile genetik kontrol altında geçekleştirilir. Bu işlemin gerçekleştirilmesinde başlıca etken absisik asit adlı bir hormondur.Bu hormon bitki büyümesini engelleyen hormonlardan biridir. Bu hormonun varlığı sayesinde tohum içinde fonksiyonlar yavaşlar. Uyku durumundaki bir tohumun hücrelerinde solunum çok azalır ne beslenme ne de büyüme olmaz.On yıllarca hatta yüzyıllarca uyku durumunda kalan ve sonra filizlenen tohumlar vardır. Bu uyku durumu bitkilerin soylarını sürdürmeleri açısından son derece önemlidir. Bitkiler hep aynı yerde bulundukları için zor koşullarda yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayan böyle bir mekanizmanın varlığı zorunludur.Peki bu derece önemli olan bu özellik nasıl ortaya çıkmıştır? Şartlar kötüye gittiğinde bitki tohumları nasıl olup da bulundukları yerde yani toprağın altında bundan haberdar olmakta ve önlem almaktadırlar? Bir tohumun ne gözleri ne saati ne de sinir sistemi mevcuttur. Bu durumda bitki uyanma vaktinin geldiğini nasıl hesaplamaktadır?
Evrimciler bazı bitkilerin zor koşullarda yaşamalarını sağlayan bu özelliklere sahip olmalarına "Bitkiler istenilmeyen dönemlerde yaşamlarını garantiye almak için mekanizmalar geliştirmişlerdir" gibi cümlelerle açıklama getirmeye çalışırlar.
Ancak bu düşünüldüğünde hiçbir anlam ifade etmeyen bir cümledir. Çünkü tahta bir gövdeden yeşil yapraklardan çiçeklerden köklerden oluşan bir ağacın ya da bir çiçeğin kendisi adına böyle bir ihtiyaç hissetmesi ve düşünmesi tohumunun uykuya geçmesini sağlayacak bir sistemi keşfetmesi bu mekanizmayı kendi içinde kurması sonra da bunun için gerekli olan genetik bilgiyi kodlayarak bunu hücrelerine yerleştirmesi ve bu bilgiyi gelecek nesillere aktarması elbette ki mümkün değildir. Böyle bir iddia bilimsellikten olduğu kadar akılcılıktan da uzaktır.
Evrimcilerin bu konuda anlattıkları bir başka hikaye ise şöyledir: "Evrim süresince her bir bitki türü çevre koşullarına ait verileri ustalıkla elde etti ve zihnine yerleştirdi. Bu bilgiler konsantre edilerek genetik materyalinin içerisine kodlandı. Tohumlar mevsimlerin ardarda geldiğini toprağın cinsini ve kalitesini bir akarsuyun yakın olup olmadığını etrafında rakip türlerin var olup olmadığını ortaya çıkan boş bir alanın varlığını 'tanıma' yeteneğine sahip oldular.Yukarıdaki ifadeler biraz düşünüldüğünde bunların da son derece mantıksız varsayımlar olduğu rahatça anlaşılacaktır. Bir bitkinin zihni yoktur ki çevresindeki verileri "zihnine yerleştirsin"! Veya bir bitki sahip olduğu genetik materyalden haberdar değildir ki buna yeni bilgiler eklesin. Aynı şekilde bitki akıl ve şuur sahibi bir varlık değildir ki çevresini "tanıma yeteneğine" sahip olsun! Bunların tümü bitkilerin Allah tarafından yaratılmış olduğunu kabul etmek istemeyen evrimcilerin gerçek dışı masallarından ibarettir.
Evrimcilerin iddialarının tutarsızlığının başka bir yönü daha vardır. Evrimciler bitkilerin özelliklerini zaman içinde gelişen tesadüfi değişimlerle kazandıklarını iddia ederler. Bu iddiaya göre bitkilerin uzun yıllar süren uyuyabilme özelliğini kazanabilmeleri için de aradan yüzbinlerce milyonlarca hatta yüzlerce milyon yıl geçmiş olması bitkilerin olumsuz koşullara dayanarak bu kadar uzun yıllar boyunca beklemiş olmaları gerekmektedir. Ancak bitkiler böyle bir zorluğa dayanamazlar. Tohum çimlenmeye başladıktan sonra şartlar olumsuzsa yaşamını sürdüremez ve bu da o bitkinin soyunun tükenmesi demektir.
Böyle bir durumda kötü şartlarla karşılaşan ilk tohuma uyuma yeteneğini kazandıracak olağanüstü bir tesadüfün (buna mucize demek daha doğru olur) meydana gelmiş olması gerekir. Bunun hiçbir şekilde mümkün olmayacağı evrimcilerin tek alternatif olarak öne sürdükleri tesadüflerin değil yüz milyonlarca trilyon kere trilyon yıl beklense de bir bitkinin genetik şifresine yeni bir bilgi ekleyemeyeceği tohumlara uyuma özelliğini ya da başka herhangi bir özelliği kazandıramayacakları sağduyu sahibi her insan için açıktır.Su geçirmez mantosuna bürünmüş haldeki embriyon bazen ana bitkiden çok uzaklara kadar gidebilir. Bütün bu seyahati süresince tohum uyku halinde kalır. At kestanelerini ve soya fasulyelerini buna örnek olarak verebiliriz. Tohum ulaşacağı yere vardığında bile uyku durumu aylar boyunca sürebilir. Ancak bu anlamsız bir bekleyiş değildir. "Uyku hali" denilen bu olay çok temel bir ihtiyaçtır ve kompleks işlemlerle gerçekleşmektedir. Bu dinlenme yeşermenin en elverişli zamanda ve doğru yerde başlatılması için uygulamaya sokulan bir stratejidir. Çünkü filizlenme olayı bir defa başladığında artık geriye dönüş mümkün değildir. Eğer dış şartlar olumsuzsa genç ve narin filizler bunlardan çok fazla etkilenecek ve varlıklarını sürdüremeyeceklerdir. Tohumlardaki uyku durumu bu riski ortadan kaldırmaktadır.
Bitkiler ve onları meydana getiren tohumlar Allah tarafından bugünkü özellikleriyle birlikte kusursuz bir şekilde yaratılmışlardır.
Yaratan hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah bağışlayandır esirgeyendir. (Nahl Suresi 17-18)